Logo
Logo

Command Palette

Search for a command to run...

Hicret Ümmetin İnkılabıdır!

Musab Akkaya
25 Haziran 2025
Hicret Ümmetin İnkılabıdır!
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...


Malum olduğu üzere, önümüzdeki günlerde, yani 26 Haziran günü hicrî yılbaşı olan 1447 yılına giriş yapacağız. Rabb Teâlâ’ya duamız; yeni yılın ümmetin Hilafet Devleti’ne kavuştuğu ve dolayısıyla Müslümanların oluk oluk akan kanının hesabının sorulduğu bir yıl olması yönündedir.


Fakat Allah’ın hiçbir takdiri çabasız nasip olmamıştır. Meseleye bu cihetle bakınca, konumuza binaen hicretin asıl manasını kavramak, 2. Raşidî Hilafet Devleti’nin kurulmasına büyük bir adım atmamıza vesile olacaktır. Zira günümüzde her kavramda olduğu gibi, hicretin anlamı ve kapsamı da kısır bırakılmıştır. Bu sebeple Müslümanlar hicreti, bir inkılaba atılan en büyük adım olmasından ziyade, onu sadece zulüm ortamından bir kurtuluş ve ibadetler anlamında müreffeh bir yaşam için katlanılmış bir zahmet olarak görmektedirler. Tabii bütün bunların yanı sıra, hicret olayı anlatılırken bazı kesimler bu olayı zalimlerin zulmünden bir kaçış olarak da tarif etmektedirler.


Hâlbuki Rasulullah hiçbir zaman onlardan korkmamış, bilakis üstlerine gitmişti:

Hz. Peygamber çıkageldi. Kâbe’yi tavaf etmeye başladı. Onların yanından geçerken Peygamber’e bazı işaretler yaptılar (eziyet ettiler). Hz. Peygamber’in bundan alındığını yüzünden anladım. İkinci geçişinde de aynı şeyi yaptılar. Hz. Peygamber hiçbir şey söylemedi. Üçüncü defa aynı şeyi yaptıklarında Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

“Ey Kureyş topluluğu! Beni duyuyor musunuz? Muhammed’in nefsini elinde tutan Zat’a yemin ederim ki, ben size boğazlanmak pahasına geldim.” (Ahmed)


Fakat elbette tariflerin hiçbiri, nebevî metot olan hicretin asıl manasını ve kastını karşılamamaktadır. Peki, nedir hicret? Bir yerden başka bir yere göç etmek midir? Ya da mesela ümmetin kullanacağı takvim neden hicretle başlar? Öyle ya, Kur’an’ın inmeye başladığı yahut Rasulullah’ın doğum tarihiyle başlayamaz mıydı? Bu sorular silsilesi bu şekilde devam ettirilebilir; fakat ben bu kadarıyla iktifa ediyorum.


Hicreti anlamak için evvela Mekkeli müşriklerin neye karşı olduğunu bilmek, yolumuzu büyük oranda aydınlatacaktır. Müşrikler, Rasulullah (s.a.s.)’ın El-Emin olduğunu bilmelerine rağmen, O’nu ve O’nun getirdiği şeyi reddetmelerinin sebebi; yönetim hususunda artık onların sözlerinin geçmeyecek olmasıydı. Çünkü onlar “Lâ ilâhe illallah” dendiği zaman, “Lâ”nın Allah’ın en çok sevilecek, en çok tapılacak ve hüküm sahibi olduğu anlamına geldiğini çok iyi biliyorlardı.

“Dikkat edin: Yaratmak da, yönetmek de Allah’a aittir.” (A‘raf 54) ayetini tam olarak anlıyorlardı. İşte bu sebeple Mekke’de tam anlamıyla bir zulüm ortamı vardı.


Tabii, 2018’de Diyanet’in hutbesine göre hicretin maksadı bambaşkaydı:

“Fahr-i Kâinat Efendimizin risaletini kabul etmeyen müşrikler, O’na ve müminlere her türlü zulmü, baskı ve işkenceyi reva görmüştü. Artık Mekke’de nefes almalarının imkânsız hâle geldiği bir anda, Yüce Allah müminlere dinlerini özgürce yaşayabilecekleri, ibadetlerini kolayca yerine getirebilecekleri huzurlu bir şehre, Medine’ye göç etme izni verdi…”


İslam sadece ibadetlerden ibaret bir din olsaydı, müşrikler onca zulmü yapmazdı; çünkü bunun onlara bir zararı olmazdı. Onların asıl rahatsız olduğu konu, yönetimde artık hiçbir etkilerinin kalmayacak olmasıydı.


Yani buraya kadar net bir şekilde anlaşılıyor ki, aslında Rasulullah Mekke’de bir inkılap çabasındaydı. Elbette sadece Mekke’de değil. Ağlayarak anlattığımız Taif’te taşlanmasının sebebi de budur. Zira Rasulullah, onlara dini tebliğ etmekle beraber, ne kadar kalabalık olduklarını ve ordu sayılarını, güçlerini soruyordu.


Rasulullah (s.a.s.), Mus‘ab b. Umeyr’i Medine’ye göndermekteki maksadı, orada — İslam’ın yayılmasının yanı sıra — İslam’a nusret elini uzatabilecek bir güç sahibinin inkılaba destek olmasıydı. Nitekim Mus‘ab b. Umeyr’in gayreti ve Allah Teâlâ’nın takdiri ile kabile reisi olan Sa‘d b. Muaz Müslüman oldu ve her birimizin bildiği Akabe Biatları ile birlikte Medine’de devlet başkanı Rasulullah olan bir İslam Devleti kuruldu.


Yani hicret, ne bir kaçıştır ne de rahat ibadet ve müreffeh bir yaşam için yapılmıştır. Ayrıca “İnsanın kendi hayatında yaptığı iyiliklere, doğru hareketlerin bütünü hicrettir.” gibi çelimsiz ve dayanağı olmayan bir tanımla da anlatılamaz. Hicret ancak şöyle anlatılabilir:

Muhlis müminlerin, yüreği İslam’ın kor ateşi ile yanıp tutuşan gençlerin ve ocağı söndürülen mazlumların yegâne kurtuluşudur.