Logo
Logo

Command Palette

Search for a command to run...

Dosta Hüzün, Düşmana Cesaret Vermek

Kerim Karahisar
10 Aralık 2025
Dosta Hüzün, Düşmana Cesaret Vermek
“Dosta Güven, Düşmana Korku” deyiminden yola çıkalım. Dostluk… Zor zamanda insanın sırtını dayadığı, güzel zamanlarında mutluluğunu paylaştığı eşsiz bir müessese diyebiliriz. İnsanın çevresindeki en önemli yapıtaşlarından da biri. Aile, kardeşlik ve dostluk. Dostların birleştiğinde artan gücünü düşmanlık edecekler görür. Dostların bir arada olması yanında, düşmanına da korku verir.
Kişi dostuna her zaman destek olmak istemez mi? Düştüğünde kaldırmak, sıkıntısında yardımlaşmak, sevincinde paylaşmak, mutluluğunu ve yeri geldiğinde ekmeğini dahi bölüşmek. Normalde böyledir, eğer dost ise seviyor ve sayıyor ise böyledir.
Hatta “dost” ve “kardeş” ayrımını yaparken bazı insanlar, dost çok iyidir ama “dosttan öte, kardeşim o benim” derler. Elbette vardır öyle dostlarımız, öyle kardeşlerimiz…
Hiç tanımadığımız bir insan; meşrebini, milletini, dinini bilmesek dahi gözlerimizin önünde bir zulme uğradığında sessiz kalmak bir yana müdahale etmeden duramayız. İnsan olarak zulmü gördüğümüzde durdurmaya yöneliriz. Örfümüz, adetlerimiz mazlumlara dayanak olmayı öğretir.
Peki ya sevdiğimiz bir dostumuzu, belki dosttan öte bir kardeşimizi zulme uğrarken görmek? Elbette gördüğümüz takdirde vereceğimiz tepki de aynı olur, yani zulme mani olmaya çalışırız.
Ancak günümüzde öyle bir dostluk öyle bir kardeşlik var ki, sadece lafta!
Yeri geldiğinde “onlar bizim dostlarımız” diye naralar attığımız kimseler dardayken elini uzatmayan nasıl dost olabilir? Dosttan öte kardeşlerimiz, sadece hissiyatla değil “Müminler ancak kardeştirler. ”ayetiyle Allah’ın bizi kardeş kıldığı dostlarımız zordayken, zulme uğrarken oturmak, izlemek ve daha kötüsü bu zulmü normal gibi görüp alışmak nasıl bir kardeş(!)’e dost(!)’a yakışır siz söyleyin!
Savunma Sanayii’den her yeni silah, uçak, füze vs çıktığında söylenen söz bu: “Dosta güven, düşmana korku salıyor!” Hayır efendim biraz da gerçekleri görelim, dosta hüzün düşmana cesaret veriyor.
Dost ki, kendisi zordayken bile kardeşinin yardımına koşar. Dost ki, ihtiyacı olsa dahi kardeşine infak eder. Kardeş ki, canından öte kardeşinin canını düşünür-dü. Bir zamanlar…
Son nefeslerini verirken “su” diye haykıran sahabelere tam su ulaştığında bir başka kardeşinin de aynı şekilde haykırdığını duyduğunda kardeşini kendisine tercih etmiş, can vermek uğruna son isteklerini belki de son ümitlerini kardeşlerini için feda etmişlerdi.
Bizim bugün bırakın son ümidimiz olan suyu vermeyi; elimizde nice güç bulunurken, 57 Müslüman ülkede milyonlarca Müslüman asker, binlerce tank, top, uçak, gemi ve envai çeşit silahlar bulunurken, ayetle “kardeş” kılındığımız dostlarımız, yalnız başına koca koca devletlere baş tutuyor. Ellerinde de öyle türlü türlü silahları yok. Bir canları bir imanlarıyla!
Dostlarımızın üzerine adeta haçlı ittifakıyla kafirlerin bombalar yağdırdığı, sözde barış anlaşmalarıyla tuzağa çektikleri bir günde; donanmalarımızın ve uçaklarımızın yalnızca gösterilerde hangarlarından çıkması “dosta güven” mi verir, “hüzün” mü?
Bunca katliama ve soykırıma rağmen, tuzaklı ihanet anlaşmalarına rağmen bu güçlerimizin yerlerine çakılıp kalması düşmanlarımıza “korku” mu verir, “cesaret” mi?
İşte bütün mesele bu. İşte düşmanın cesaretini aldığı yer tam da burası…
“Dosta hüzün, düşmana cesaret” verenler yerine, dini, kardeşi ve mukaddesatı için Allah’tan başka hiç kimseden korkmayanlar olsaydı, Halife Hz. Ömer, Mu’tasım Billah, Kanuni Sultan Süleyman; Komutan Halid bin Velid, Selahaddin Eyyubi, Seyfeddin Kutuz ve Çöl Kaplanı Fahreddin Paşalar olsaydı ne olurdu?
Dost yine hüzün duyar mıydı?
Düşman yine cesaret alabilir miydi?