Evet, Suçlu Laiklik!
Muhammed Budak
8 Aralık 2025

Evet, Suçlu Laiklik!
Son günlerde “Neslini ve Geleceğini İslam ile Koru!” başlıklı kampanyamız üzerinden karanlık zümrelerin ortaya attığı muğalatalar, aslında önemli bir hakikati açığa çıkardı. Laik çevreler, gençlikteki çürümeyi konuşmak yerine bu çürümeyi görünür hâle getiren herkesi hedef alarak kendi ideolojik konumlarını koruma telaşına düştüler. Gençlikteki krizin apaçık ortada olduğunun bilincinde olmalarına rağmen, dikkatleri sorunun gerçek merkezinden uzaklaştırıp, sorunun kaynağı olan laikliği dile getiren gençleri suçlu gösterme çabasına koyuldular. Bir de üzerine laiklik güzellemelerine başladılar.
Laikliği “toplumsal huzurun temeli”, “birlikte yaşama sözleşmesi” gibi masalsı cümlelerle yüceltmeye çalışıyorlar.
Ne var ki bu söylem, cumhuriyet tarihi boyunca üretilen en büyük yanıltmacalardan biridir.
Zira laiklik, bize Batı’dan ithal edilen bir “medeniyet projesi” değil; Müslüman bir topluma zorla giydirilmiş bir kimlik kırma mühendisliğidir.
Laikliği parlatanlar, laikliğin gerçek yüzünü gizlemek için yıllardır aynı illüzyona başvuruyor:
“Devlet tüm inançlara eşit mesafede olsun… Kimse kimseye inancını dayatmasın… Din ve vicdan özgürlüğü…”
Bu sözlerin hepsi kurgudur.
Bu söylemlerle; İslam’ın 13 asır boyunca fert, toplum, devlet, siyaset, hukuk, ekonomi ve sosyal hayatın tamamına hükmeden bir hayat nizamı olduğu gerçeği örtülmek istendi.
Gerçek anlamıyla laiklik:
Dini fertle sınırlamak,
Toplum, siyaset, hukuk ve sosyal hayattan tamamen uzaklaştırmak,
Hüküm koyma yetkisini Allah’tan alıp insanı ilahlaştırmaktır.
Yani açık bir ifadeyle:
“Allah evreni yönetsin ama insanı yönetmesin!” demektir.
Laiklik, dini özgürlüğün önünde engel olarak gören bir zihnin, özgürlük adına Allah’a karşı giriştiği politik bir isyandır.
Laiklik, bu topraklarda gençliği kimliksiz, amaçsız ve savrulmuş bir nesle dönüştüren tarihsel bir projedir.
Asıl sorunla yüzleşmek yerine, sorunu işaret eden sesleri susturarak laik düzenin ürettiği çürümenin üzerini örtmek istiyorlar.
Peki neden?
Çünkü gençlikteki bu büyük bozulmanın ardında devletin kurumlarının yetersiz olması değil, bizzat laikliğin ürettiği derin bir değer boşluğu yatıyor. Gerçeklerin telaffuz edilmesi, onların yıllardır kutsal dokunulmazlık zırhı giydirdiği laiklik fikrinin sorgulanabilir hâle gelmesini sağlıyor. O yüzden tutarsız saldırıyorlar; hakikati söyleme cesareti gösteren gençlere…
Kemalist basının son günlerde “Selefilik aşılanıyor” yaftasıyla çalışmalarımızı hedef almasının sebebi de tam olarak budur. Çünkü onlar, gençliğin nasıl bir çukurun içine sürüklendiğini görmezden gelmek zorundadır.
İşte görmezden geldikleri gerçek tablo:
Uyuşturucu suçlarından suça sürüklenen genç oranı: %8,2 (TÜİK 2024)
Uyuşturucuya başlama yaşı: 10–12 (Emniyet–MEB)
15–24 yaş alkol kullanımı: %8,3 (Medipol 2024)
Lise öğrencilerinde alkol kullanımı: %7,6 (2024)
Alkole başlama yaşı: 16 (Yeşilay)
Kumar oynama yaşı: 10–12 (Yeşilay)
Gençlerin %80’i sanal kumara maruz kalıyor (AA)
Ergenlerde online bahis oranı: %12,4
2024’te çocukların karıştığı olay sayısı: 612.651 (TÜİK)
Suça sürüklenen çocuk: 202.785 (TÜİK)
Her gün 18 yaş altı 555 genç suç işliyor
Bu tabloyu “bireysel, psikolojik ya da eğitim kaynaklı bir sorun” diye açıklayanlar ya istatistik okumuyor ya da bu gerçekleri bilinçli olarak görmezden geliyor. Çünkü bu rakamlar, bireysel eğilimleri değil, sistemin ürettiği toplumsal çürümenin açık belgeleridir.
“Özgürlük” narası basanlar, gençliğe neyi özgürlük diye sundunuz?
Uyuşturucu erişiminin kolaylığını mı?
Kumar ve bahis sitelerini mi?
Cinsel tüketim kültürünü mü?
Alkolü modernlik göstergesi yapmayı mı?
Dizilerle, filmlerle, influencerlarla gençliği çürüten kültürel bombardımanı mı?
Hiç çamura yatmayın; çürümenin adresi bellidir: Laiklik, toplumun yüksek idealleri olan aklı, malı, canı, namusu, dini ve nesilleri koruyan değerleri yok ederek bu toplumu savunmasız bırakmıştır. Bugün laiklik savunuculuğu yapanlar ise toplumu yeniden ayağa kaldıracak fikrî temelin akla kanaat vermesi, fıtrata uygun olması ve gençlikte karşılığı bulunması gerçeğinden kaçarak; yerine “selefilik, radikalleşme, eğilimler” gibi etiketlerle dikkatleri esas meseleden uzaklaştırmaya çalışıyor.
Oysa tarih boyunca hiçbir ucuz karalama kampanyası, vakti gelmiş bir fikrin önüne geçemedi. Bugün de geçemeyecek. Gençler artık zihinlerinde oluşan bu büyük düğümü Allah’ın hükümleriyle çözmek istiyor. Laik çevrelerin asıl korkusu tam da bu: Gençlerin seküler hayatın sunamadığı anlamı İslam’da bulmaya başlamasıdır. Çünkü bu gerçeği kabul ettikleri anda savundukları ideolojik zeminin temelsizliğini itiraf etmek zorunda kalacaklar. İşte bu yüzden fikirlerini tartışmaya açmak yerine, hakikati dile getirenlere saldırarak hedef saptırıyorlar.
Sizleri asıl rahatsız eden şey, gençlerin seküler kimlik dayatmasından kurtulmasıdır. Çünkü görüyorsunuz:
Uyuşturucuya yönelen değil, Kur’an’a yönelen gençler var.
Bahis bayilerine değil, fikrî seminerlere giden gençler var.
Popüler kültüre değil, İslam’a sarılan gençler var.
Laiklik cephesi panik içinde; çünkü gençlik avuçlarının arasından kayıyor.
Bu yüzden bize saldırıyorlar. Çünkü gençlerin İslami bilinçle buluşmasını engelleyemiyorlar.
Biz de görmezden geldikleri sorunun kaynağını en net ifadelerle sokaklarda, meydanlarda haykırıyoruz:
Evet, suçlu laiklik!
Çünkü laiklik:
Gençliği zehirledi,
Toplumu çürüttü,
Kimliği yok etti,
Ahlakı tüketti.
Çare ise bellidir:
Allah’ın nizamı.
Vahyin rehberliğinde kurulan İslami bir düzen.
İslam’ın hükümlerinin hayatta tatbik edilmesinin tek siyasi yolu ise Hilafettir.
Bizler, ümmetin vakur gençleri olarak diyoruz ki:
— Kimliğimizi modern heveslere değil, Kur’an’ın sarsılmaz hakikatine yaslıyoruz.
— Geleceğimizi Batı’nın iflas etmiş ideolojilerine değil, Rabbimizin indirdiği nura emanet ediyoruz.
— Çözümü günübirlik projelerde değil, Rasulullah ﷺ’ın mirası olan Raşidî Hilafet nizamında görüyoruz.
Ve nihayet, tüm baskılara, karalamalara ve kurulan tüm tuzaklara rağmen şunu haykırıyoruz:
Bize hayat nizamı olarak İslam, yönetim olarak Raşidî Hilafet, yolumuzda yardımcı olarak da Allah Subhanehu ve Teâlâ yeter!
O bize yeter, O ne güzel Vekildir!
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا
Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir. (Nisâ Suresi, 59. Ayet)
Muhammed Budak