Logo
Logo

Command Palette

Search for a command to run...

Hakarete Tepki ile Risalet Müdafaası Olur Mu?

İslam Boztepe
16 Temmuz 2025
Hakarete Tepki ile Risalet Müdafaası Olur Mu?
Risalet müdafaası, İslâm literatüründe Rasulullah’ın peygamberliğini koruma anlamına gelir. Nübüvvet, Sünnet ve Kur'an dışındaki vahyin hak olduğunu ispat etmek, ona yönelik itirazları çürütmek ve İslâm’ın peygamber merkezli anlayışını korumayı hedefler. İslâm ümmeti için Muhammedü’l-Emin’e var olan sadakat ve itaat, tartışmaya kapalı olmakla beraber kıyamete kadar sürecek bir vecibedir. Otorite sahipleri, yöneticiler, güç ehli, kitleler ve söz sahipleri tarafından Rasulullah’a uzatılan dile ve Sünnet’e dair eleştiri yapan esfel mahlûkata karşı gereken önlemler alınmalıdır. Önem arz eden bu konu, Müslümanların kırmızı çizgisidir. Böyle bir cüretkârlığa -her ne sebepten yapılırsa yapılsın- reaksiyon gösterilerek karşılık verilmelidir.


Leman Dergisi, geçmişte yaptığı ve ders almadığı ahlâk yoksunluğunu devam ettirerek Rasulullah’a hakaret babında kabul edeceğimiz bir karikatür yayınladı. Kamuoyunda kısa sürede gündem olan karikatür, İslâmî camiada da hemen bir tepkiyle karşılık buldu. İstiklâl Caddesi’nde Tevhid bayrağını dalgalandıran Müslümanlar saatlerce orayı terk etmedi. Allah’ın Nebî’sini korumak için sokakları doldurarak namaz kıldı, tekbirler getirdi ve “Kahrolsun Laiklik, Yaşasın Şeriat!” sloganları attı. Türkiye’nin dört bir yanında basın açıklamaları, protestolar ve gösteriler düzenlendi. Müslümanlar “Biz buradayız ve asla gitmiyoruz(!)” dedi. Rabbimiz, Rasulullah’a karşı sevgilerini ifade ederek oraya icabet eden tüm kardeşlerimizden razı olsun.


Fakat şunu unutmamak gerekir ki Rasulullah’a hakarete verdiğimiz tepkiyi, Sünnet’i hayat sahnesinden uzaklaştıran ve onu tahrif edenlere karşı da göstermeliyiz. Bu mesuliyet, Sünnet-i Seniyye’nin Müslümanları ameli olarak besleyen can damarı olması hasebiyle hayati önem arz etmektedir.


Yüzyılı aşkın süredir Müslümanlar, Batı menşeli hukukla yönetilmelerinden ötürü hayattan kopuk bir din anlayışıyla karşı karşıya kalmışlardır. Ümmet, her ne kadar İslâmî kültür çalışmalarıyla kitabet anlamında hemhâl olsa da tâbi oldukları dinin hükümlerinden uzak bir yaşam sürmektedir. İslâm, bugün resmedildiği gibi sadece bayram namazları, cuma namazı, kurban kesimi gibi bazı gün ve zamanlara mahsus ibadetlerle sınırlandırılmış bir din değildir. Aksine O, hayatın merkezinde yer alarak insanın tüm sorunlarına (siyasi, ekonomik, içtimâî vb.) temel kaide hükmüyle çözümler sunan bir dindir.


İslâm’a düşmanlık besleyen Batı, dinin Müslümanlar nezdinde fiilî anlamda otorite olarak hayata tatbik edilmesine karşı ciddi önlemler almıştır. Kendi kültürüyle yetiştirdikleri müsteşrikleri “Doğu bilimlerini araştırma” adı altında Müslümanların topraklarına göndererek fikirlerini pazarlamakla görevlendirmiştir. Müsteşriklerin (oryantalistlerin) görevi, Müslümanların zihinlerinde Peygamber’in risaletine dair fikrî tahribatlar oluşturmaktır. İslâm ülkelerinin başlarına atadıkları yöneticileri, kendi kanunlarına sahip çıkmaları adına amir olarak görevlendirmişlerdir. Ellerindeki güç aracılığıyla İslâmî toplumlar ile Nebî Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in risaleti arasına mesafe koyarak ümmeti, sudan çıkarılmış balık misali fıtrî yaşam alanına muhtaç hâle getirmişlerdir. Çırpınan İslâm ümmetine yudum yudum demokratik, modernist, mealist, sekülerist zehirler vererek “ölümü gösterip sıtmaya razı etmişlerdir…”


Kâfir Batı’nın, Müslümanların zihnini hapsetmek istediği tablo tam olarak budur. Çünkü Kur'an’daki emirlerin hayattaki karşılığı Sünnettir. Sünnet olmazsa amel olmaz. Amel olmazsa itaat olmaz. İtaat olmazsa din yaşanamaz(!). Din yaşanamazsa, hak ile bâtıl arasında çizgi de olmaz. Ne zaman Sünnet Müslümanların hayatında yer alırsa, işte o zaman çırpınmayı bırakır, istikamete doğru yürür. Biz Rasulullah’a yapılan hakarete karşı tepki gösterdiğimiz gibi, kâfirlerin fikirlerine, devşirdiklerine ve Batı savunucularına da tepki göstermeliyiz ki Rasulullah’ı her anlamda koruyabilelim.


“Peygamberimiz onurumuzdur” deyip kenara çekilmeyelim. Rasulullah’ın bize miras bıraktığı davasına sahip çıkalım. Dünün cahiliyesini bugünün cehâletiyle devam ettirenlere karşı İslâm’ın hükümlerini tatbik etmek için çalışalım. Nebî Aleyhi’s-Salâtu ve’s-Selâm’ın risaletini doğru tetkik ederek, O’nun azmiyle bilenelim, O’nun kararlılığıyla şahsiyetimizi süsleyelim. Çünkü Rabbimiz:

“Andolsun ki, Allah’ın Rasulü’nde sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.”

(Ahzâb Suresi, 21) buyurmuştur.


Rasulullah’a “Kalk ve uyar!” (Müddessir Suresi, 2) emri geldikten sonra, yakın akrabalarına gidip onları İslâm’a davet ettiğinde, onlar bu davetten vazgeçmesini istediler. Daru’n-Nedve’de iktidar teklif ettiklerinde Rasulullah şöyle buyurdu:


“Bu işten vazgeçmem için güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler yine de vazgeçmem. Allah bu dini üstün kılıncaya kadar çalışacağım yahut bu uğurda öleceğim.”

(İbn Hişâm, I, 266)


Rasulullah’ın bu sözünün muhatabı olup da muhatap olmayanlar(!), maslahat uğruna gayr-i İslâmî kapitalist sistemle flörtleşerek düzenin bir parçası hâline geldiler. Onlara hak olanı hatırlatarak nebevî metoda davet edelim. Rasulullah’ın risaleti ancak otorite anlamında tatbik edildiğinde hayat bulur. O hâlde Sünnet ile hayatın bağını kurmak için risaleti hayatta var edelim. Eğri ile doğruyu birbirinden ayıralım ki ak koyun kara koyundan ayrılsın.

Rasulullah bizim kutsalımız olduğu gibi, getirdikleri de bizim için kutsaldır. Fakat bugün kutsal olanlar kutsallığını yitirirken, değersiz olanlar kıymetli sayılır oldu. Veda Hutbesi’nde ayaklar altına alınan faiz, bugün bereket olarak lanse edilmekte(!). Nübüvvet döneminde haram olan kavmiyetçilik/milliyetçilik, modern çağda resmî dairelerde konum belirleyen bir ölçüt hâline geldi. Sünnet-i Seniyye’de münker olan kumar ve şans oyunları, 21. yüzyılda vergilendirilerek meşrulaştırıldı. İslâm, nübüvvet metodu ile âleme adalet ve bereket ulaştırırken, 7 Ekim’den bu yana gasbedilmiş Filistin/Gazze topraklarına bir adım dahi atılmadı(!).


Evet, Rasulullah’ı koruyalım. Ama aynı koruma refleksini Rasulullah’ın risaletine de gösterelim. Entellektüel görünümlü şarlatanlara, İslâm ümmetinin değerlerine nasıl sahip çıktığını gösterelim:


“Kim benim Sünnetimi ihyâ ederse, elbette beni sevmiştir. Kim de beni severse, benimle birlikte cennette olacaktır.”

(Tirmizî, İlim, 1/2678)