Krizdeki Toplumun Aynası: Sistemik İhmal ve Çözümsüzlük
Rojhat Öklav
15 Kasım 2025

Krizdeki Toplumun Aynası: Sistemik İhmal ve Çözümsüzlük
Türkiye kamuoyunun odak noktası, uzun bir süredir toplumsal dokudaki derin yaraları işaret eden dramatik olaylar. Medya organları, bu vakaları – özellikle çocuklara yönelik şiddet ve ihmal içerenleri – büyük bir iştahla ve çoğunlukla sansasyonel bir dille ele alıyor. Bu durum, konunun ciddiyetini artırmak yerine, yorucu ve tüketici bir magazinleşmeye dönüşmekte. Bu çerçevede, özellikle sosyal platformlarda dolaşan, herhangi bir temele dayanmayan ve sadece polemik yaratmaya odaklanmış söylemlere itibar etmek, asıl sorunu gözden kaçırmamıza neden oluyor.
Münferit gibi görünen bu trajediler, aslında toplumsal yapının temelden sarsıldığının göstergesi. Bugüne kadar sayısız çocuk; aile çevresinden, güvendiği yetişkinlerden, ahlaki yozlaşmanın pençesindeki bireylerden ve hatta kendilerini korumakla yükümlü olması gereken devlet mekanizmalarının ihmalinden dolayı ağır travmalar yaşadı. Bu deneyimler, bir kısmının hayatını erken sonlandırırken, diğerlerini normal yaşamdan uzaklaştırarak suç batağına sürükledi.
Genç nüfusumuzun geldiği nokta ise endişe verici. Suç istatistikleri ve güncel operasyonlar, bu durumun vehametini ortaya koyuyor. Örneğin, İçişleri Bakanlığı'nın duyurduğu “Narkokapan Konya” operasyonunda, Konya merkezli 12 ilde eş zamanlı yapılan baskınlarda 421 şüpheli gözaltına alındı. Bakanlık, bu operasyonların organize suç ve uyuşturucu tacirliği ile mücadelede kararlılığı gösterdiğini belirtiyor. Kabine döneminde 87 binden fazla zehir tacirinin tutuklandığı ve yüzlerce ton uyuşturucu maddenin ele geçirildiği bilgisi de bu mücadelenin büyüklüğünü kanıtlıyor.
Peki, bu denli kapsamlı operasyonlara rağmen neden hâlâ binlerce genç uyuşturucu pençesinde, aileler dağılmış ve suç örgütleri bu kadar yaygın? Milyonlarca gencin hayatını karartan bu yasa dışı ağların bu kadar kök salabilmesi, mücadelenin sonuçları üzerinden yapılan açıklamaların ötesinde, sorunun kaynağında bir sistemik boşluğun olduğunu gösteriyor. Uyuşturucu kullanımına başlama yaşının giderek düşmesi ve kullanıcıların büyük çoğunluğunun gençlerden oluşması, sistemin koruyucu ve önleyici mekanizmalarının iflas ettiğini gösteren acı bir tablodur.
Bütün bu büyük çaplı toplumsal sorunlar karşısında uygulanan genel strateji değişmiyor: Önce medya konuyu manşetlere taşır, ardından resmî kurumlar yaptıkları operasyonlar ve yakalanan kişi sayılarıyla “başarı” tablosu çizer. Ancak “Toplumsal ahlak ve düzen neden bu kadar hızla çöküyor?” sorusu nedense hiçbir zaman hakkıyla masaya yatırılmaz. Yüzeysel tartışmaların ötesine geçilemez.
Bu denli yaygın bir ahlaki ve hukuki çöküşün kökeni, bu topraklara dışarıdan empoze edilen, maddi çıkar ve bireysel özgürlükleri temel alan seküler-liberal yönetim yapısıdır. Bu yapı, toplumu bir arada tutan ve bireyleri sorumluluk bilinciyle yetiştiren evrensel, sağlam ve fıtrata uygun değer yargılarını ve kurallar bütününü devre dışı bırakmıştır. İnsan aklının ürünü olan ve sürekli değişen yasalara dayanan bu düzen, özgürlük adı altında bireysel çıkarcılığı ve ahlaki gevşekliği teşvik eden, kısa vadeli hazza odaklanmış bir yaşam tarzını meşrulaştırmaktadır. Batı dünyasında daha büyük boyutlarda görülen bu durum, Batı’nın fikir ve sistemlerini taklit eden tüm toplumlarda olduğu gibi, Türkiye’de de en çarpıcı hâliyle yaşanmaktadır.
Osmanlı Hilâfet Devleti'nin çöküşünden sonra kurulan ve modern Batı ideolojileriyle yönetilen tüm devletlerin içine düştüğü bu derin sosyal krizden çıkış yolu, sadece ve sadece kapsamlı ve sahih bir hayat nizamının tüm kurallarıyla yeniden toplumsal alana hâkim olmasıdır. Bu çözüm, ne mevcut “demokratik” sistemlerin yama uygulamaları ne de bölgesel güçlerin zayıf birliktelikleridir.
Gerçek kurtuluş; toplumu, bireyi ve devleti kökten ıslah edebilecek, adalet ve hikmeti esas alan mükemmel bir yönetim modelinin (Râşidî Hilâfet Devleti) tesisiyle mümkündür. Bu model, toplumu koruma ve gözetleme görevini üstlenir, hem iç düzeni sağlam kurallarla inşa eder hem de tüm dünyaya doğru yolun çağrısını yapar. Yüz yılı aşkın süredir bu koruyucu çatıdan mahrum olan ümmetin yeniden bu güçlü yapıya kavuşması, Allah'ın izniyle kaçınılmazdır.